İngiltere'de 13 yıldır iktidarda olan Muhafazakar Parti hükümeti açısından Türkiye ile ilişkilerde ana gündem maddelerinden biri göç oldu.

İngiltere hükümeti, Manş Denizi'ni geçmeye çalışan rekor sayıda göçmenin ülkeye girişini engellemeye yönelik daha sert bir tutum izliyor.Haberin sonu

Eski İngiltere Başbakanı Liz Truss'ın geçen yıl dışişleri bakanıyken, iktidara gelmesi halinde sığınmacıları göndermek istediği ülkeler arasında Türkiye'nin de olduğu bildirilmişti.

Tartışmalı planla ilgili Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç, "Basında yer alan Truss ile ilgili bu iddiaların asılsız olmasını umuyoruz" yorumunda bulunmuştu.

Bilgiç, Türkiye'nin bu fikre karşı olduğunu, “Son sekiz yıldır dünyada en çok sayıda mülteciye ev sahipliği yapan milletimizin üçüncü bir ülkenin talebiyle daha büyük bir yükün altına girmesi, üstelik uluslararası hukukla bağdaşmayan bir yaklaşıma katkıda bulunması söz konusu değildir" sözleriyle ifade etmişti.

İngiltere'de sığınmacıları Ruanda'ya gönderme planı geçen yıl Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin müdahalesiyle engellenmişti.

BBC Türkçe'ye konuşan Nottingham Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde Türk dış politikası uzmanı Dr. Natalie Martin, Türkiye'nin Suriyeli sığınmacılara yönelik tutumunun sadece AB'yi değil İngiltere'yi de yakından ilgilendirdiğini söylüyor.

Martin bu durumun Brexit ile değişmediğini sadece daha "karmaşık ve belirsiz" hale geldiğini belirtiyor.

Rusya'da acil durum ilanı: 4 kişi öldü, 6 bin 300 ev sular altında kaldı Rusya'da acil durum ilanı: 4 kişi öldü, 6 bin 300 ev sular altında kaldı

'Kılıçdaroğlu'nun anlaşması çok daha kolay bir lider olması bekleniyor'

Türkiye'de seçmenler arasında yükselen bir sığınmacı karşıtlığı var.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, farklı şekillerde Suriyeli sığınmacıların iadesine yönelik vaatlerde bulundu.

Martin, “CHP’nin yer yer milliyetçi duruşu ve Kemalist geçmişi, her zaman tam anlamıyla ilerici bir tutumda olmadığı anlamına geliyor. Ancak partinin genel başkanı Kılıçdaroğlu, kesinlikle Erdoğan'dan çok daha az kibirli. Bu nedenle Hem AB hem de İngiltere açısından daha öngörülebilir bir lider olarak görülüyor" diyor ve ekliyor:

“AB ilişkileri, Suriye politikası ve NATO açısından onunla anlaşmak çok daha kolay olacaktır. Çünkü (siyasetçinin yanıtlarını) tahmin edememek ve mantık süzgecinden geçirememek, Brüksel ve Londra'daki politikacılar için gerçekten zor.

“Bence Kılıçdaroğlu'nun Erdoğan'a hiç benzememesi ve anlaşması çok daha kolay (bir lider) olması bekleniyor. Aslında gerçekte durum tam olarak böyle olmayabilir ama Erdoğan ile kıyaslandığında kesinlikle böyle olacaktır”.

BBC Türkçe'ye konuşan Londra Üniversitesi'nin Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu'nda (SOAS) Türkiye uzmanı Profesör William Hale ise daha temkinli bir dil kullanıyor.

Prof. Hale, İngiltere’de insanların en azından bunun çok yakın bir yarış olacağını ve ilk defa Erdoğan’ın dişli bir rekabetle karşılaşacağını bildiğini söylüyor ve ekliyor:

“Ancak bu ülkede insanların şu an için bundan daha fazlasını dile getireceklerini düşünmüyorum” diyor.

Prof. Hale, Batı’nın söylemlerinde çok dikkatli olduğunu çünkü Kılıçdaroğlu’na desteğini açıklayan birinin Erdoğan’ın seçimleri kazanması halinde zor bir konumda kalacağını ifade ediyor.

'Türkiye'nin AB ile ilişkilerini tam üyelik noktasına kadar ilerleteceğini düşünüyorum'

Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecinde yaşanan duraksama sürecinin seçimlerden sonra nasıl ele alınacağı, Batılı müttefiklerinin yakından takip ettiği bir diğer konu.

AB'nin Batı Balkan ülkeleri ve Türkiye için hazırladığı 2022 Genişleme Raporu’nda Türkiye’deki demokratik kuruluşların fonksiyonlarında ciddi noksanlıklar olduğu belirtilmişti.

Raporda ilerlemenin görüldüğü nadir alanlardan biri olarak göç ve iltica politikasına işaret edilmişti.

Martin, Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin en az 15 yıldır ilerlemediğini ve şu an olduğundan daha fazla ilerleme kaydedilmesi için liberal demokrat reformların uygulanması gerektiğini, Kılıçdaroğlu’nun bunu vaat ettiğini söylüyor:

“Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde Parlamenter Sistemi eski haline getirebilirse, Kopenhag Kriterleri'ni karşılayan başka reformlar uygulayabilirse o zaman AB'nin katılım sürecinde ilerlemeye istekli olmasını beklerim."

BBC Türkçe'ye konuşan Profesör William Hale, Türkiye'nin AB üyelik sürecinin seçimlerden sonraki "en can alıcı konu" olacağını belirtiyor.

Millet İttifakı'nın Ortak Politikalar Metni ile Türkiye'de insan hakları konusunda ilerleme vadettiğini söyleyen Prof. Hale, "Bunu başarabilirlerse AB ile ilişkilerinde önemli bir engeli kaldırmış olacaklar" diyor ve ekliyor:

"Türkiye'deki insan hakları uygulamalarında reform yapmayı ve aynı zamanda ekonomiyi istikrara kavuşturmayı başarırsa, o zaman bunun Türkiye'nin AB ile ilişkilerini tam üyelik noktasına kadar ilerleteceğini düşünüyorum" diyor.

Prof. Hale ilişkilerin ilerlemesi konusunda AB'den beklentilerini şu şekilde aktarıyor:

"Ancak şu da önemli, AB'nin de de bu konuda üzerine düşeni yapması, Yunanistan ile Türkiye ve Türkiye ile Kıbrıs arasındaki en önemli ihtilafları 'tarafsız, gerçekçi bir bakış açısı ile' ele alması gerektiğini düşünüyorum."

"Zorluk şu ki, Avrupa Birliği'nin bunu yapmaya hazır olup olmayacağını bilmiyorum, Yunanistan ve Kıbrıs'ın AB'ye üye olduğu göz önüne alındığında, onlar için yapılabilecek en kolay şey, 'bu bizi ilgilendirmez' demek olacak. Bence bu yanlış, ama ne yazık ki, alabilecekleri pozisyon bu."

'Erdoğan NATO'ya karşı sert çıkışıyla artı puan topladı'

Rusya'nın 24 Şubat 2022'de Ukrayna'yı işgaliyle başlayan savaş, NATO'nun genişlemesini hızlandırdı. İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyelik başvurusunda Türkiye kilit ülkelerden biri olarak konumlandı.

Mayıs 2022’de NATO’ya katılım başvurusunda bulunan İsveç ve Finlandiya, süreci başlatabilmek için Türkiye’nin terörle mücadele konusunda taleplerini içeren üçlü anlaşmaya 28 Haziran’da imza atmak durumunda kalmışlardı.

Türkiye, Mart ayında Finlandiya'nın NATO üyeliğinin Meclis'teki onay sürecinin başlatılmasına karar verdiğini açıklamış ancak İsveç'i uyarmıştı.

Erdoğan, Finlandiya ile birlikte NATO'ya üyelik başvurusu yapan İsveç'i "teröristlere kucak açmakla" suçlamıştı.

İsveç'in NATO üyeliği başvurusuna dair genel kanının, "seçim sonrasına kadar ilerleme kaydedilmeyeceği" olduğunu belirten Dr. Martin, Erdoğan'ın kendisini “NATO'ya ve Batı'ya karşı sert bir tavır gösteriyor gibi sunarak” artı puan topladığını belirtiyor.

Ancak Erdoğan’ın seçilmesi durumunda bile, çok büyük bir farkla kazanması mümkün görünmediği için, iktidarın İsveç'in üyeliğini kabul etmeye daha meyilli olacağını tahmin ediyor:

“Ancak bu, seçimlerden önce olmayacak. Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanırsa, İsveç başvurusu konusunda çok daha uzlaşmacı olmasını beklerim, çünkü Türkiye'nin temelde NATO'ya ihtiyacı var, eninde sonunda İsveç'in katılım yolu açık olacak ama 14 Mayıs'tan sonra”.

'Genel olarak istenen şey istikrar ve güvenlik'

Türkiye dış politikası uzmanı Dr. Martin, Türkiye'nin 2007 yılından bu yana "otoriterleştiğini" söylüyor ve 14 Mayıs seçimlerinde "istikrar ve güvenlik" beklentisinin Kılıçdaroğlu'nu bir adım öne çıkardığını belirtiyor:

“Genel olarak istenen şey istikrar ve güvenlik. Dolayısıyla, örneğin eğer seçim sonuçları net olmazsa, hızlı bir şekilde kaos yaşanması tehlikesi var."

Kılıçdaroğlu’nun İngiltere’de haber gündemlerinin zirvesinde olmadığını belirten Martin, “Eğer Türk ya da Kürt değilseniz, olayları yakından takip etmiyorsanız kim olduğunun bilindiğinden şüpheliyim” söylüyor. Ancak Kılıçdaroğlu’nun İngiltere ve AB için daha iyi bir müttefik olacağının düşünüldüğünü ekliyor:

"Genel olarak istenen Kılıçdaroğlu'nun açık bir çoğunlukla, adil oy sayımıyla zafer kazanması ve Türkiye'yi bundan 15 yıl önce, otoriter bir yola girmeden önceki haline getirmesi.

“Tabii Erdoğan basını ve hukuku kontrol ediyor. Mücadele etmeden gideceğini, (yenilgiyi) kabulleneceğini düşünmüyorum”.

Kaynak: EuroNews