Türkiye ise AB'ye tepki gösterdi. Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada "Ülkemize ilişkin kabul edilen kararlar, AB’nin ülkemize ve küresel gelişmelere dair stratejik vizyon eksikliğinin yeni bir örneğidir" denildi.

AB Konseyi, dün başlayan ve bugün sona erecek zirvenin ilk gününde Ukrayna ve Orta Doğu’daki gelişmelerin yanı sıra Türkiye ile ilişkilerin geleceğini ele aldı.

AB’nin güvenlik ve dış politikadan sorumlu yüksek temsilcisi Josep Borrell’in geçen yılın sonunda hazırladığı rapor temelinde yapılan tartışmalar sonunda alınan kararda, “Avrupa Birliği’nin, Doğu Akdeniz’de istikrarlı ve güvenli bir ortamda ve Türkiye ile işbirliğine ve karşılıklı yarara dayalı bir ilişkinin geliştirilmesinde stratejik çıkarı vardır” ifadesi yer aldı.

Kararda, AB Konseyi’nin, Borrell’in raporunda yer alan unsurlar ve tavsiyelerin yaşama geçirilmesi için AB ülkelerinin daimi temsilcilerinden oluşan COREPER’i görevlendirdiği kayda geçirildi.

Karar metninde, diğer zirve bildirgelerinde yer aldığı gibi Türkiye ile yakınlaşmanın aşamalı, orantılı ve geriye döndürülebilir nitelikte olacağı belirtildi.

Metnin sonunda ise Türkiye’nin sürece yapıcı katkısının Borrell’in raporunda yer alan alanlarda işbirliğinin ilerletilmesi açısından yararlı olacağı da vurgulandı.

AB Konseyi Başkanı Charles Michel zirve sonrası yaptığı açıklamada, Türkiye ile olumlu ve istikrarlı bir ilişki geliştirmek istediklerini kaydetti.

Michel, Kıbrıs sorunun çözümü için müzakerelerin başlatılmasına özel önem verdiklerinin altını çizdi.

'Türkiye Dışişleri Bakanı, AB'li muhataplarının gayri resmi toplantılarına davet edilmeli'

Aynı zamanda Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı olan Josep Borrell ve Komisyon'un genişlemeden sorumlu üyesi Oliver Varhelyi, Türkiye ile ilişkilerde yeni bir angajman yaratılmasını amaçlayan 17 sayfalık raporu 29 Kasım 2023’de açıklamıştı.

Raporda, Doğu Akdeniz bunalımı nedeniyle 2019’da askıya alınan Türkiye-AB ekonomi, enerji ve ulaştırma yüksek düzeyli diyalog mekanizmasının yeniden oluşturulması; Türkiye-AB Ortaklık Konseyi ve bakanlar düzeyinde siyasi diyalog toplantılarının gerçekleştirilmesi; iklim, sağlık, göç, güvenlik tarım, araştırma ve inovasyon konularında da yüksek düzeyli diyaloğun sürdürülmesi öneriliyor.

Özellikle dış politika alanında Türkiye ile düzenli diyaloğun önemine dikkat çekilen raporda, Türkiye Dışişleri Bakanı’nın, AB’li muhataplarının Gymnich olarak bilinen gayri resmi toplantılarına davet edilmesi gerektiği kaydediliyor.

Josep Borrell’in çalışmasında Türkiye ve AB arasında son dönemde üzerinde en çok konuşulan iki konu olan gümrük birliğinin güncellenmesi ve Türk vatandaşlarına vize kolaylığının sağlanması alanlarında da olumlu tavsiyeler veriliyor.

Borrell, Türkiye ile AB arasında 2016’da varılan göç anlaşmasının etkin ve her iki tarafın yararına olacak şekilde uygulanması gerekliliğini de raporunda belirtiyor.

Avrupa Yatırım Bankası’nın 2019’da askıya alınan Türkiye’ye dönük faaliyetlerinin yeniden canlandırılması tavsiyesi de raporda yer alıyor.

'Kıbrıs'ta müzakereler yeniden başlasın' vurgusu

Türkiye ile ilgili paragraftan hemen sonra yer alan Kıbrıs maddesi, her iki konu başlığı arasında Brüksel’in ilinti kurduğunu göstermesi açısından önemli.

Zirve bildirgesinde bu ilinti, “Bu bağlamda, Avrupa Birliği, AB-Türkiye işbirliğinin daha da geliştirilmesi amacıyla Kıbrıs çözüm müzakerelerinin yeniden başlatılmasına ve ilerleme sağlanmasına özel önem vermektedir” ifadesiyle vurgulandı.

AB’nin Kıbrıs sorununun BM çerçevesi ve ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarına uygun olarak kapsamlı bir çözüme kavuşturulmasına bağlılığının sürdüğünü belirten karar metninde, María Angela Holguin Cuellar’ın, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi olarak atanmasından duyulan memnuniyet de yer aldı.

AB liderleri, Brüksel’in BM yönetimindeki süreçlere tam destek vermeye hazır olduğunu da kayda geçirdi.

AB’nin bu beklentilerine karşın Türkiye ve Kuzey Kıbrıs yönetimi, BM parametrelerinde yer aldığı şekliyle iki toplumlu, iki kesimli federal bir çözümü müzakere etmeyeceklerini; adada gelişen yeni gerçekliğin iki devletli bir çözümü öne sürdüğünü kaydediyor.

BM Kıbrıs Özel Temsilcisi’nin atanmasına koşullu destek veren Türkiye, Kıbrıs sorununda öne çıkması gereken kavramların Kıbrıs Türkleri’nin egemen eşitliği ve uluslararası eşit statüsü olması gerektiğini ancak bu çerçevede müzakerelerin başlayabileceğini vurguluyor.

Süreç nasıl işleyecek?

AB Konseyi’nin kararı doğrultusunda, Borrell’in raporundaki tavsiyelerin nasıl bir süreç ve takvimde uygulamaya geçeceği COREPER’in sorumluluğunda olacak.

Diplomatik kaynaklara göre, raporda yer alan unsurların aşamalı olarak yaşama geçmesi, ilk süreçte Türkiye-AB arasındaki yüksek siyasi diyaloğun başlatılması için yeşil ışığın yakılması olası.

Avrupa Parlamentosu seçimlerinde 7 parti oy pusulasında yer alacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde 7 parti oy pusulasında yer alacak

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin çekincelerinin sürmesi, Haziran ayı başında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri ve seçimlerin ardından yeni AB yönetiminin şekillenmesi gerekliliği, Türkiye-AB ilişkilerinde beklenen somut adımların zamana yayılmasına neden olabileceğini gösteren unsurlar arasında görülüyor.

Özellikle Kıbrıs müzakerelerine ilişkin devam eden diplomatik trafiğin nasıl sonuçlanacağı da önemli bir etken olarak değerlendiriliyor.

Türkiye'den AB'ye tepki: 'Kararlar, stratejik vizyon eksikliğinin yeni örneği'

Türkiye ise AB Zirvesi'nde alınan kararlara, "AB’nin ülkemize ve küresel gelişmelere dair stratejik vizyon eksikliğinin yeni bir örneğidir" diyerek tepki gösterdi.

Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, zirvede Türkiye'yle iş birliği ve karşılıklı fayda sağlamaya yönelik bir ilişki geliştirilmesinin AB’nin stratejik menfaatine olduğunun vurgulandığı ancak AB-Türkiye ilişkilerine dair Ortak Bildirimde yer alan tavsiyelere ilişkin somut bir karar alınamamasının ciddi bir tutarsızlık olduğu belirtildi.

"Türkiye-AB ilişkilerinde ilerleme sağlanmasıyla Kıbrıs sorununun ilintilendirilmesi tarafımızdan hiçbir zaman kabul görmeyecektir" denilen açıklamada ayrıca şu ifadeler yer aldı:

"Çok yönlü Türkiye-AB ilişkilerini Kıbrıs meselesine indirgeyen anlayıştan vazgeçilmesi gerekmektedir. Böylesi bir zihniyet, Kıbrıs sorununa veya diğer bölgesel ve küresel meselelere olumlu ve yapıcı bir katkı sunamaz.

"Aday ülke Türkiye, AB üyeliği konusunda kararlılığını korumaktadır. Bununla beraber, işbirliğimizin seçici bir anlayışla, bazı alanlarla sınırlanmasını reddediyoruz. AB ile diyaloğumuzu, mütekabiliyet çerçevesinde, AB'nin önümüzdeki dönemde Türkiye'ye yönelik adımlarının hızı, düzeyi ve kapsamına göre ele alacağız."