Üç ülkede de yasağın gerekçesi ve kapsamı tam aynı değil ama ortak yanları var: Yabancı bir ülkenin (Türkiye kastediliyor) ırkçı ve kriminal yeraltı uzantıları olan bir ağ (evet parti, hareket vb yerine “network” kavramı kullanılıyor) ile Avrupa ülkelerinde hem nefret sucu kapsamındaki fikirlerle iç çatışmaya yol açtığı hem de egemenliği zedeleyici bir dış müdahale kanalı oluşturduğu vurgulanıyor.

Bu tanımı ilgili kanun tekliflerinin resmi gerekçe metinlerinde olduğu kadar teklifi veren vekiller, partiler ve bunu destekleyen yetkililerin açıklamalarında, yazılarında daha açık görebilirisiniz. Dolayısıyla konunun “Bozkurtlar”ın görüşlerinin ırkçı ya da aşırı sağcı olup olmadığı ve şiddet içeren eylemlere karışan illegal bir örgütlenmelerinin olup olmadığının ötesinde “dış müdahale” yani egemenlik alanlarına müdahale ile ilgisi var.

Nitekim ilgili kanun teklifleri yapıldığı dönemlerde kamuoyuna verilen demeçlerde “bozkurt ağı ve sembollerinin yasağı”nı savunan isimlerin sadece Avrupa’daki ülkücü dernekler yahut MHP ve bağlantılı gruplardan değil Erdoğan bağlantılı çok sayıda farklı oluşumdan söz ettiklerini ve bunları ülkelerinin egemenliklerine yönelik bir tehdit olarak gördüklerini belirtiyorlar. Peki, Erdoğan ve Partisi AKP gerçekten de Avrupa ülkelerinin iç işlerine ve siyasetine müdahale edecek araçlar geliştiriyor mu? Geliştiriyor ise bunlar “bozkurtlar”la mı sınırlı?

AVRUPA’DA ERDOĞAN BAĞLANTILI 11 SİYASİ PARTİ

Anadolu Ajansı’nın 2017’de yayınladığı “Avrupa’nın kendisine yabancılaştırdığı Müslümanlar kendi partilerini kuruyor” başlıklı haber ve burada yayınladığı liste tam da tartışmanın panoramasını sunuyor. Özellikle Bulgaristan Haklar ve Özgürlükler Hareketi’nden ayrılarak kurulmuş olan DOST, Hollanda’da merkez sol İşçi Partisi’nden ayrılarak kurulmuş DENK ve Fransa’daki Eşitlik ve Adalet Partisi PEJ adlarıyla kurulan partiler doğrudan AKP ideolojisinde ve organik şemsiyesi altında ortaya çıkmış partiler olarak dikkat çekiyor. Bazen Türk ve Müslüman etnik azınlık bazen de Türk ya da gayrı-Türk Müslüman göçmen toplumlarının oylarına yaslanan bu oluşumlardan Yunanistan’daki Dostluk Eşitlik ve Barış Partisi (DEB) Avusturya’daki Yeni Gelecek Hareketi (NBZ) yine Fransa’daki Fransız Müslüman Demokratları Birliği (UMDF) ve Fransız Müslümanları Partisi ile İspanya’daki Melilla Koalisyonu’nun adlarını da anmalıyız.

Erdoğan’ın göçmen toplumları parti düzeyinde ayrıştırması yeni bir olay. Daha önceleri de Türkiye devlet düzeyinde bu tür topluluklar ile diğer devletin egemenli alanına girmeyecek ilişkiler kurmuştu elbette ama tarihte ilk defa Avrupa ülkelerinde AKP kardeş partilerini kurduruyordu. Bu gelişmeler daha ziyade 2014 sonrası ve bilhassa 2015-2018 bandında gerçekleşiyordu.

GÖÇMEN TOPLUMU KUTUPLAŞTIRILIYOR!

AKP’nin devleti ve devletin dış misyonlarını kendi parti organları gibi kullanması ve uluslararası siyasette önümüzdeki yıllarda daha da çok konuşulacak içişlerine müdahaleler geliştirmesi sadece Türkiye’nin dış siyasette başına yeni sorunlar açmakla kalmıyor, milyonlarca Türkiyeli göçmen özellikle 2014’den bu yana, “AKP Yanlısı ve Karşıtı” olarak kutuplaştırılıyor da.

2014’den bu yana yurtdışında yaşayan yurttaşların ülkelerindeki konsolosluk ve elçilik binalarında oy kullanmalarının yanında diyanet camilerinde kurulan (Fransa Strasburg’da mesela) seçim merkezlerine gitmek durumunda kalmaları bu camilere mensup olmayan yurttaşların tepkilerine neden oluyor. Keza Hollanda’da tam da DENK partisi-AKP ilişkisi konuşulurken diyanet bağlantılı camilerde bu partinin propaganda yapmasına izin verilmesi örneği veriliyor. Sadece Hollanda’da bu nitelikte 148 cami olduğu düşünülürse camilerin ve cemaatin siyasallaştırılmasının ne düzeyde olduğunu ve tüm Avrupa’da nasıl bir network oluşturdukları hesap edilebilir.

EGEMENLİĞE MÜDAHALE HASSAS BİR KONUDUR!

İşte “bozkurtlar” yasağına bu noktada bir kez daha dikkat çekmek gerekir. Zira sözü edilen yasak gerekçe metinlerinde bozkurtların ırkçı ya da aşırı milliyetçi ideolojileri ve kriminal yasadışı bağlantılarının yanında bir ağ olarak yabancı bir devletin etki araçlarıyla ilişkileri öne çıkıyor. Konsolosluklar, diyanet camileri, başka bazı devlet ve yarı devlet kuruluşlar (Mesela Maarif Vakfı Okulları) ve uyuşturucu ticareti ve ırkçı eylemlere katılan ve bozkurt olarak anılan kişilerin ilişki ağının nerede başlayıp nerede bittiğinin tespit edilemeyecek iç içe geçtiği ileri sürülüyor.

Aslında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit eden mafya lideri Alaaddin Çakıcı’yı MHP lideri Bahçeli’nin “yurtdışında ülke adına önemli işler yapmış bir milliyetçi” olarak lanse etmesi tam da Avrupa ülkelerinin arayıp da bulamayacakları türden açık bir itiraf. Tüm bunların siyaseten bağlandığı güncel adresi ise AKP ve lideri Erdoğan.

Avrupa ülkelerinin sayıları on milyonları bulan ve oylarıyla ülkelerdeki siyasi denklemi değiştirme gücüne sahip olan Türkiyeli ve/veya Müslüman göçmen kökenli toplulukların siyasi araç olarak kullanılmasını mazur görmeleri ya da buna göz yummaları mümkün değil. Nitekim burada çok sert bir kayaya çarpılmış olsa gerek ki Avrupa’da AKP tarafından kurdurulduğu söylenen söz konusu partilenin sosyal medya görünürlüğü yok denecek seviyede. Arayın göreceksiniz ne demek istediğimi. Parti var, vekil var, belediye encümeni var ama sosyal medyası yok. Hatta web sayfası bile yok! Arşiv sistemleri sayesinde bir şeyler buluyorsunuz ancak. Demek ki 2015-2018 bandında yürütülen çalışmaları revize etme ihtiyacı çıkmış ama henüz bunun nasıl yapılacağı bulunmamış durumda.

Ancak şurası kesin ABD başkanlık seçimlerinde başka bir ülkenin sosyal medya kampanyası yapmasını bile iç işlerine müdahale sayan Bati ülkelerinin binlerce cami, onlarca yarı açık yarı kapalı “”bozkurt “ağı” ve Müslüman göçmen dernekleri ile bir –yabancı- devletin ilişkilenmesini normal karşılayacağını sanan varsa aldandığını görmeye başlamış olsa gerek.

Avrupa’daki “bozkurt” yasağı MHP’den ziyade AKP’ye yönelik bir uyarıdır ve genişleyeceğine de hiç şüphe duymamak gerekir.

Kaynak: Birgün Gazetesi